2 Mayıs 2016 Pazartesi

SON

  Kitabı okurken ben de tıpkı Zehra gibi sitem ediyordum oysa ki babasının hiç bir suçu yokmuş. Her şeyi eskisi gibi ailesi için yapmış.
   Kitapta tam bu bölümleri okurken artık kendimden geçtim yani. Gözlerim doldu. Zehra babasına acırken bende acıdım. Artık Zehra'yla bende öğrenmiştim acıma duygusunu.


DUYGUSAL


ACIMAYI ÖĞRENDİM

      Ben bile Zehra'nın babasına kitabın başlarında sinir olurken şuan gerçekten acıdım. Kaynanasına merhametli diyor fakat bence hiç merhametli gibi değil , daha çok mal derdindeymiş gibi sanki. İstediği şeyin olması için çeşitli bahaneler üretip kızını öne sürüyor bence. Bir de kızının çocukluğunu avantaj olarak kullanıyormuş gibi . Ya da belki de yanlış anladım. Ama gerçekten Mürşit Bey'e çok yazık. Adam ailesini korumak için o kadar şey yapıyor fakat karısı buna gevşek diyor. Hayat ne kadar acımasız. Adamın bütçesine uymadığı halde karısını ve kaynanasını mutlu etmek için hiçbir masraftan kaçınmayıp bir sürü şey yapıyor fakat karısı Müveddet bunlarla yetinmiyor. Başkalarının mutluluğunu kıskanıyor. Bence burada acımasız olan Mürşit Bey değil , Müveddet ve annesi.


26 Nisan 2016 Salı

SONA YAKLAŞTIKÇA

  Zehra babasına acımaya başlıyor artık. Ama ne zaman ona acıdığını düşünse aklına annesi ve çektiği eziyetler geliyor. Sonrada acıma duygusu bir an nefrete dönüşüyor. Ve bu anda aşırı bir duygusallık oluyor. Sanırım şu zamana kadar okuduğum en anlamlı ve en duygusal kitap. Belki de şuana kadar okuduğum kitaplarla zaman harcadım. Sanırım o yüzden edebiyat sınavım düşük. Belki ikinci sınav için Türk Edebiyatı Klasiklerinden okursam biraz düzelir.Umarım böyle olur.












25 Nisan 2016 Pazartesi

HATIRA DEFTERİ

  Zehra hatıra defterine okumaya başlayınca bir an hüzünlendim. Tahminimce babasının başına gelen şeyler ya da onun biçare olması onun suçu  değilmiş. Her ne kadar da tamamen anlamamış olsam da tamamını okumamaış olsam da tahminimce babasının başına gelenlern tamamen iyi niyetinden ve çevresinden kaynaklanmış.Babası da zamanında Zehra gibi derslerinden başını kaldırmayan , kimsesiz kendini mesleğine adamış bir memur.

   Anladığım kadarıyla hikayenin çoğunda Mürşit Bey'in hatıra defterinden oluşuyor. Umarım çok sıkıcı olmaz.


24 Nisan 2016 Pazar

ACIMAK

Acimak merhamettir , merhamette insanlik
 
Ne zordur acimak ... anlamak acilari , kendini birinin yerine koymak... ve ona elini uzatmak





Posted via Blogaway


KARAKTER ANALİZİ

" Hep O Şarkı" adlı blogumdaki en önemli eksik olan karakter analizi yapmayı unutuyordum az daha. Her ne kadar da nasıl yapılacağını bilmesem de bir şeyler yapacağım.

  ZEHRA HANIM :
 -Mürşit Bey'in kızı
 -Muallime
 -Anadolu'da herkes tarafından bilinen çoğu kişi tarafından sevilen sayılan , kendi ayaklarının üstünde durmayı başarmış , kendini mesleğine adamış bir muallime.

   MÜRŞİT BEY
 -Zehra'nın babalık yapmayan babası
 -İlk önceleri kendini derslerine adamış fakt sonra arkadaş çevresiyle bunu bozan bir biçare.
 
   MÜVEDDET HANIM
 -Zehra'nın annesi
 -Feriha'nın annesi
 -Mürşit Bey'in karısı

   FERİHA
 -Zehra'nın ablası
 -Müveddet'le Mürşit'in büyük kızı

  TAHSİN EFENDİ
-Mürşit Bey'in ilk görev yerindeki ilk arkadaşı

ACIMAKTAN ÖTE MERAK

    Umarım bu blogum diğerinde de söylediğim gibi olmaz. Yani inşallah bu sefer kendimi kaybetmem. Her neyse asıl konuya geçelim. Zehra Hanım ve babası.  

  Zehra Hanım her ne kadar üzülmese de merak etmişti.Ben olsam ben de merak ederdim yani. Ne olabilirdi ki içinde? Onun gibi biçare ölürken arkasında ne bırakmiş olabilir ki ? Tabiki yırtık , yamalı , eski kıyafetler. Bir de hatıra defteri. 

   Zehra da benim gibi düşündü. O adam ne anlatabilirdi ki ? Yaptığı işkenceleri mi ? İçtiği içkileri mi? 







   Mürşit Bey'den ben de böyle bir şey beklemezdim. Ne yani ailesine o kadar eziyeti yapan adam da tıpkı kızı gibi annesini kurtarmak için sabahlara kadar ders mi çalışmış ? Gerçekten çok şaşırdım.  Mürşit  Bey için ; demek ki hayatta ne oldum dememeli ne olacağım demeli ?



    


BİR ACIMAK KLASİĞİ

  Hikaye artık o kadar güzel gidiyor ki kitap okumayı bırakıp blog yazamıyorum. İlk başlarda kitabın sıkıcı olduğunu , birden fazla kez başladığımı söylemiştim. Ama şimdi gerçekten üzülüyorum. Keşke daha önce başlasaydım. Keşke bu duyguları daha önce yaşasaydım. Kitabı okurken bir an kendimle yüzleştim. Peki benim babam benimle ilgilenmediği için mi kendimi bu kadar serbest bırakmıştım ? Ya Zehra Hanım ne yapmıştı ? O daha da çok çalışmıştı ama ben bunu bir bahane olarak buluyordum.Ve ben de bundan sonra kendime örnek almıştım Zehra Hanım'ı. Baktım ki aile de olmadı o zaman derslerime , geleceğime çalışacaktım. Ailemde en iyi olamadıysam mesleğimde en iyisi olacaktım. Bundan sonra artık hep çalışacaktım.
  Bunları yazmam bir an için neden ağlatmıştı ki ? Tüm yaşadıklarım gözümün önünde canlanmıştı. On beş yaşında bir kız çocuğu ne yaşamış olabilir ki ? Tüm bu soruları sesli bir şekilde kendime sorup susuyordum.Aslında susmuyordum , dışardan öyle görünüyordu. İçim hıçkıra hıçkıra bu soruları cevaplarken dışım sadece susup ağlıyordu. İçimdeki yangını başka nasıl söndürebilirim ki ? 
  Yine konudan tamamen uzaklaştım. Önceki bloglarımda olduğu gibi hikayenin konusuna giriyordum ve orada kendimi bulup içinde kayboluyordum. Hep aynı şey. Umarım diğer yazımda öyle olmaz. 

5 Nisan 2016 Salı

BAŞLAMAK

  Kitaba yeni başlamanın telaşı içindeyim. Telaşlı olmamı gerektiren durum ise bloglarımızın 15 Nisan'da bitmek zorunda olması ki bu tarihe on gün var ve ben kitaptan sadece  yirmi sayfa okudum. Üstelik sınav haftası da önümüzdeki hafta.
  Aslında bu kadar geç başlamamın nedeni kitabın ilk bölümlerinden çok sıkılmış olmam. Kitaba yaklaşık beş kez başladım , hepsinde de biraz okuyup buraktım. Çünkü gerçekten çok sıkıcı. Ayrıca o kadar çok yabancı kelime var ki okuyup anlamada zorlanıyorum. Kelimelerin anlamlarını bulup altına yazarak okuyorum. Her ne kadar tam anlamı olmasa da en azından yakın anlamı oluyor ve aynı anlamı veriyor.
  Okuduğum kısımda kitabın konusunu az da olsa anladım. Biraz duygusal bir kitap gibi. İnşallah kitabın ilerleyen bölümlerinde işin içine olay girer ve kitap biraz daha sürükleyici olıur.


               


3 Nisan 2016 Pazar

REŞAT NURİ GÜNTEKİN'DEN ...

    REŞAT NURİ GÜNTEKİN'DEN SÖZLER

  Kitabın yazarının Reşat Nuri Güntekin olduğunu öğrendiğimde iyi bir kitap olduğunu düşündüm. Çünkü kitabı okumadan önce Reşat Nuri Güntekin'in bazı sözlerini okumuştum ve çok etkilenmiştim. Ve şimdi onları sizlerle paylaşmak istiyorum:
   
   " Fakat beni arada oyuncak etmeleri fena halde gücüme gidiyordu. Bu , aklıma geldikçe vücuduma ateş basıyor, hiddetten ağlamamak için dişlerimle dudaklarımı kanatıyordum. "
   
    " Saklamaya çalışma nafile.
       Sevda , çocuk gözlerinden uyku gibi akıyor."  ( Çalıkuşu )

     " İnsan , birini sevmek  felaketine uğradı mı , esir gibi bir şey oluyor."  ( Çalıkuşu )

     " Bütün kızlar onun gönlünü çelebilmek için rekabet halindeydi . İçlerinden biri en çok sevendi muhakkak. Ve muhakkak ki o , en çok seveni elemişti . Mühim olan katılmak mıydı ?"
 
     " En uzun , en çaresiz geceni düşün . Sabah olmadı mı ?"

reşat nuri güntekin sözleri ile ilgili görsel sonucu

reşat nuri güntekin çalıkuşu sözleri ile ilgili görsel sonucu




 Çoğu  kısmı Çalıkuşu'yla ilgili olsa da güzel bir video. İzlemenizi tavsiye ederim.







































ACIMAK

                                             REŞAT NURİ GÜNTEKİN

 Hayatı  
    Reşat Nuri, 25 Kasım 1889 yılında İstanbul’da doğmuştur. Emekli binbaşı Dr. Nuri Bey ile Kars valisi Yaver Paşa’nın kızı Lütfiye Hanım’ın oğludur. Çanakkale’de Mekteb-i İptidaiyi bitirdikten sonra Çanakkale İdadisinde okudu. Daha sonrada İzmir Frere’lerde devam eden lise öğrenimini, İstanbul Saint Joseph Lisesi’nde tamamladı. Sınavla girdiği, İstanbul Darülfünunu Edebiyat Fakültesini bitirdi.
Babasının memurluk yaşantısı sonucunda, Anadolu’nun pek çok yerini görme şansını yakaladı. İyi bir gözlemci olma yeteneği ile de gördüklerini ilerleyen yıllarda kaleme aldığı eserlerine yansıttı. Bursa’da Fransızca öğretmenliği yaptı. İstanbul’da Türkçe ve Fransızca öğretmenliği ve çeşitli okullarda müdürlük yaptı. Kabataş Lisesinde felsefe derslerine girdi. Galatasaray Lisesi’nde Türkçe öğretmenliği, Erenköy Kız Lisesi’nde Edebiyat ve felsefe öğretmenliği yaptı. 1929 – 1931 yıllarında Dil Heyetinde görev aldı. 1931 yılında müfettişlik yaptı. Çanakkale’den milletvekili seçilerek 1939 – 1943 mecliste bulundu. Milletvekilliği sona erince Milli Eğitim Baş Müfettişliği görevini yürüttü. 1947 Paris Kültür Ataşesi oldu. 1954’de emekliye ayrıldı. Akciğer kanserine yakalandı. Tedavi için gittiği Londra’da 7 Aralık 1956’da yaşamını yitirdi. Karacaahmet mezarlığına gömüldü.
Yazın Hayatı
1917 yılında Diken dergisinde yayımlanan “Eski Ahbap” adlı uzun öyküsüyle başlamıştır. Zaman gazetesinde tiyatro eleştirmenliği yapmıştır. Dersaadet gazetesinde Hayrettin Rüştü takma adı ve kendi adıyla pek çok öyküsü yayınlanmıştır. Asıl ününü Vakit gazetesinde yayımladığı “Çalıkuşu” adlı romanıyla kazanmıştır. Reşat Nuri’nin romanları sanat anlayışı bakımından ikiye ayrılır. 1. Duygusal romanlar 2. Sosyal romanlar Çalıkuşu, Dudaktan Kalbe, Akşam Güneşi romanları duygusal romanlarıdır. Yeşil Gece, Yaprak Dökümü, Miskinler Tekkesi gibi romanlarında da sosyal olaylar ön plandadır. Kuşaklar arası anlaşmazlıklar, batılılaşmanın yanlış yorumlanması, eğitimin önemi bu eserlerdeki başlıca temalardır. Dili yapmacıksız ve sadedir. Konuşma diliyle yazdığı için eserleri geniş halk kitleleri tarafından rahatlıkla okunmuştur. Bir başucu kitabı olma özelliğini yakalamıştır.
Milli edebiyat akımı içerisinde yer almıştır. Milli edebiyat akımının en önemli özelliği olan dilde yalınlık, Arapça ve farsça kelimelerin Türkçe karşılığını kullanma, İstanbul Türkçesini kullanma konusundaki görüşleri eserlerinde uyguladığı görülmektedir. Bugün bile okunup anlaşılabilir olmasının nedeni de büyük ölçüde eserlerinde kullandığı dildir. Yirminci yüzyılın en önemli romancılarındandır.
Eserleri4674_resat_nuri_1
*Roman
*• Gizli El,
• *Çalıkuşu,
*• Damga,
• *Dudaktan Kalbe,
• *Akşam Güneşi,
• *Bir Kadın Düşmanı,
• *Yeşil Gece,
• *Acımak,
• *Yaprak Dökümü,
• *Kızılcık Dalları,                                                                              
• *Gökyüzü,
• *Eski Hastalık,
• *Ateş Gecesi,
• *Değirmen,
• *Miskinler Tekkesi,
• *Harabelerin Çiçeği,
• *Sönmüş Yıldızlar,
• *Kan Davası,
• *Son Sığınak
• *Kavak Yelleri,
Öykü
•* Roçild Bey,
• *Eski Ahbap,
• *Sönmüş Yıldızlar,
• *Tanrı Misafiri,
• *Leyla ile Mecnun,
• *Olağan İşler,
• *Aşk Mektupları
Oyun
• *Hançer,
*• Eski Rüya,
• *Ümidin Güneşi,
• *Gazeteci Düşmanı, Şemsiye Hırsızı, İhtiyar Serseri (üç oyun),
• *Taş Parçası,
• *Yeşil Gece,
• *İstiklâl,
•* Hülleci,
• *Yaprak Dökümü,
• *Eski Şarkı,
• *Balıkesir Muhasebecisi,
• *Tanrıdağı Ziyafeti,
• *Bir Köy Öğretmeni,
• *Çalıkuşu,
• *Kavak Yelleri
*Gezi
*Anadolu Notları
Kaynakça : Meydan Larousse, Vikipedia